Bayramda Rotamız TRAKYA
Okulların kapanması ve üniversiteye giriş sınavlarının tamamlanmasının ardından bayram tatilinin de dokuz gün olarak açıklanmış olması, büyük şehirlerden memleketlerine veya tatil yörelerine gidecek olanların planlarını çoktan şekillendirdi. Çeşitli sebeplerle şehri terk edemeyenler ise gözünü yakın civardaki sayfiye yerleri ile alternatif tatil arayışlarına dikti. Hal böyle olunca, İstanbul gibi bir metropole yakınlığının avantajını kuşanmış Trakya tatil planlarını günübirlik yahut kısa süreli planlayanlar için gözde bir kaçış rotasına dönüşüverdi.
Her zevke uygun tatil
İstanbul’a yakınlığı ile Trakya son yıllarda kısa süreli ve alternatif tatil arayışında olanlar için önemli bir rota haline geldi. Doğası ile göz dolduran yöre tarihi ve kültürel varlıkları ile kültür turizmine göz kırpıyor. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi’ne olan kıyıları tatil anlayışını “deniz,kum,güneş olmadan asla” diye tanımlayanlar için bulunmaz fırsatlar sunuyor. Coğrafi işaretli ürünlerini son yıllarda ikişer üçer artıran yöre gastronomisi ile lezzet düşkünlerini yollara düşürmeye yetiyor.
Agroturizm de büyük potansiyel
Trakya son yıllarda agroturizm önermeleri ile de seyahat düşkünlerinin bir çekim merkezi haline geldi. Baharın gelişiyle bir Vincent van Gogh tablosunu andıran renklere bürünen Trakya ovaları özellikle fotoğraf düşkünleri için biçilmiş kaftan.
Henüz bahar yağmurlarını kana kana içmiş ovalarda boy veren yeşil başaklar, sarıya kesmiş kanola tarlalarına yarenlik eder. Bu kontrast renkler tam da fotoğrafçıların aradığı türden. Hele bir de fotoğrafçıların deyimiyle “altın saatler”e denk düşmüşlerse, onlar için ne keyif ! Sosyal medyanın cazibesine kapılan “selfie” tutkunları bu renk cümbüşü içerisinde en cakalısından pozlarını keserler. Bunun için düzenlenen fotoğraf turları olduğunu eklemeliyiz.
Bu renk cümbüşü arasında lale bahçelerinin yerini bilenler ayrı şanslı…
Ayçiçekleri henüz güneşe gülümsemez, yeşil yapraklarını miskin miskin yüzüne kapatıyorken incecik bir dal üzerinde tutunan mor tomurcuklarıyla rüzgara saçlarını vermiş lavantalar Haziran güneşini selamlar. Haziran ortasından Temmuz ortasına kadar saltanat lavantalarındır artık.
Isparta Türkiye’de bir marka haline gelmişken, İstanbul’a yakınlığı ile Trakya lavanta turizminde ona ciddi bir rakip olacağının işaretlerini taşıyor. Bunu turizm şirketlerinin yöreye olan ilgisinden anlayabiliyoruz. Trakya’da lavanta turizminin işaret fişeğini beş altı sene önce Edirne ateşlemişken, Tekirdağ ve Kırklareli bu uzun soluklu maratonun bayrak taşıyıcıları olarak öne çıkmaya başladılar. Haziran ortasından Temmuz ortasına kadar lavanta bahçeleri kapılarını ziyaretçilere aralıyor. Bazı bahçeler özel etkinlikler ile farkındalıklarını artırırken, doğal bir fotoğraf stüdyosuna dönen bahçelerin dekorları da birbirleriyle tatlı bir yarış içindeler. Bazı lavanta üreticileri ise bu dönemi yörenin meşhur çilek ve kirazlarını da işin içine katarak etkileşimli bir agroturizm fırsatına çeviriyor.
Kurban bayramının lavantaların en çiçekli, en şen zamanına denk düşmesi lavanta tarlalarına olan ilgiyi artırmış görünüyor. Günübirlik lavanta turlarına olan ilgiye kendi araçlarına atlayıp direksiyonu Trakya’ya kıranların katılacağı, bayram tatilinde Trakya tarlalarının ziyaretçilerle dolup taşacağı öngörülüyor.
Lavantalar gelecek seneye kadar sahneden ayrılırken, akyel ıhlamur kokularıyla tüm Trakya ovalarını dolaşacak. Mevsim döngüsüne devam ederken utangaç yüzlerindeki yeşil yaprakları aralayıp yüzünü güneşe dönen ayçiçekleri alacak. Bu böylece sürüp gidecek..
Deniz, kum, güneş olmadan asla !
Haritaya öyle boş bakarız da Trakya topraklarının üç ayrı denize kıyısı olduğunu çok önemsemeyiz. Karadeniz’de Kıyıköy ve İğneada Kırklareli’nin denize açıılan kapıları. Istrancalar’ın kıyısındaki bu beldeler suyla hayat buluyor. Denize sokulan akarsuları, koynunda sakladığı küçük ama seyirlik şelaleleri, başta longozu olmak üzere zümrüt yeşili ormanları, Trakya’nın turizme açılmış tek mağarası olan Dupnisa’ya yakınlığı ile bu beldeler çok sayıda ziyaretçiyi ağırlıyor. Yörede ev pansiyonculuğundan profesyonel hizmet veren tesislere, kamp-karavan turizminden tinny-house önermesine kadar pek çok konaklama seçeneği mevcut.
Tekirdağ’ın ev sahibi olduğu Marmara denizi daha ziyade yazlıkçılara ve günübirlikçilere hitap ederken, Şarköy kesiminde pansiyonlar ve orta ölçekli konaklama seçenekleri bulabiliyorsunuz.
Edirne’nin güney ilçeleri Keşan ve Enez’e bağlı yerleşimler ise Saros’un ( Ege ) mavi gözlerine bakarlar. Uzun kumsalları ile göz dolduran yörede çeşitli konaklama seçenekleri mevcut. Kamp karavan tutkunlarıysa daha ziyade denize de kıyısı olan orman kamplarının müdavimleri. Denizden bahsetmişken deniz mutfağının da bir çekim yarattığını söylemeye gerek yok herhalde.
Kültür turları, gastronomi ve alışveriş için Edirne’ye
Avrupa’da Floransa’dan sonra metrekareye en fazla tarihi kültür varlığı düşen Edirne, özellikle kültür turlarının gözdesi durumunda. “Festivaller şehri” olan kent aynı zamanda alışveriş severler ve gastronomi tutkunları için de önermeler sunuyor.
Sözün hasılı bu bayram memlekete kaçamayan veya güneye inemeyenleri, sonrasında “ne bayramdı ama” demek üzere Trakya’ya bekliyoruz.