Beğendik’te Trakya’nın Çevre Sorunlarına Yeni Bir Halka mı Ekleniyor ?
Türkiye’nin deniz kıyıları boyunca uzanan yerleşimler arasında Karadeniz’in en batısındaki köydür Beğendik Köyü. Rezve Deresi’nin sınırı çizdiği, Bulgaristan’ın Rezova köyü ile karşılıklı iki yakadan bakışan, ayaklarını Karadeniz’in hırçın sularında yıkayan bu köyü görüp de beğenmemek mümkün değildir. Adına atfedilen rivayetler de bunu doğrulamaz mı zaten ?
Cumhuriyetin kurulmasından sonraki senelerdir…Hikaye Atatürk’e atfedilir ama onun bu bölgeyi ziyaret ettiğini doğrulayan bir belge yoktur. Devlet büyüklerinden birinin -ki bu kişi muhtemelen, yakın bir geçmişte savaştan çıkmış Trakya’nın yeniden imar ve abad edilmesinde en büyük görevleri üslenmiş olan, Trakya Umum Müfettişi Kazım DİRİK Paşa’dır- yöreyi ziyaretinde yaşananlara dayandırılır köyün bugünkü adını alması.
Horoz ötese duyulacak mesafede bulunan Bulgaristan’ın Rezova Köyü’nün bakımlı haline karşılık, sınırın bu yakasında bulunan Türk köyünün yıkık dökük, içler acısı hali köyü ziyaret eden Paşa’yı bir hayli üzer. Bunun üzerine köyün, Rezova’yı tam karşıdan gören tepeye doğru yeniden taşınmasını ve nazire yaparmışçasına bakımlı, eski halinden eser kalmamış bir şekilde inşa edilmesini emreder.
Seneler sonra köye yolu düşen Paşa’nın peşinde koşturan muhtar dayanamayıp sorar :
– Beğendiniz mi Paşa’m ?
Paşa’nın cevabı, sözlü tarihimizin imbeğinden süzülerek köyün adını almasının öyküsü, hoş bir anı olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
– Beğendik, beğendik ! Pek ala olmuş…
Trakya’nın Çevre Sorunları…
İnsan ihtirasları ile ihtiyaçlarının bitmek bilmeyen kör dövüşünün arenasıdır doğa. İstanbul’un arka bahçesi olarak dizayn edilmekten yakasını silkememiş Trakya toprakları ise, son yıllarda bu kör dövüşün Türkiye’deki en büyük arenası olmaya başlamıştır. Ve durum, ne yazık ki kamuoyuna yansımış ve güya yetkililerin dikkatini çekmiş (!) Ergene Nehri’ndeki kirlilikten çok daha vehamet içermektedir.
Istrancalar’dan doğan ve Trakya’nın en verimli topraklarını katederek zehrini kusan Ergene Nehri, Trakya’nın çevre sorunlarının figürüdür. Bu konuda son yıllarda farkındalık yaratmak üzere, kendini çevreye ve geleceğe karşı sorumlu hisseden kurum, kuruluş ve kişilerin bir araya gelerek düzenledikleri etkinlikler, Ergene Nehri’ndeki kirliliği Türkiye’nin çevre gündemine taşımayı, yetkililerin sorunun çözümü için pozisyon almalarının önünü açmayı başarmıştır. Yetkililerin atacağı adımlar şüpheyle karşılansa, doğa lehine yetersiz görülse de, Ergene Platformu adıyla bir araya gelen çevre gönüllülerinin yarattığı farkındalık önemli bir kazanımdır.
Öte yandan, Trakya’nın çevre sorunlarını Ergene Nehri’ndeki kirliliğe indirgemek büyük resmi görmemize mani olmak gibi bir riski de beraberinde getirebilir. İrili ufaklı pek çok çevre sorunu arasından bir kaçını hatırlayalım mı ?
Ergene Nehri’ndeki kirlilik kadar, Ergene’yi besleyen su kaynaklarının kaynağından itibaren korunması çok önemlidir. Ne yazık ki, Istrancalar’dan beslenen Ergene’nin su kaynakları, yöreyi hoyratça istila etmiş taş ocakları ve verimsiz maden arama sahalarının baskısı altındadır.
Trakya haritasında Saray-Vize-Pınarhisar-Kırklareli hattı boyunca uzanan devlet yolunu göz önüne aldığınızda; bu güzergah doğanın sırat körüsü gibidir. Yolun hemen güneyi verimli Trakya ovalarına ev sahipliği yaparken, hemen kuzeyinden itibaren yükselen Istrancalar ise tümden taş ocaklarının istilası altındadır. İşin vahim tarafı, köstebek yuvası gibi yemyeşil doğayı kemiren bu taş ocakları Ergene’yi besleyen su kaynaklarının hepi topu birkaç yüz metre uzağından itibaren faaliyet göstermektedir. Bahsettiğimiz yol boyunca sekiz on kilometrelik mesafeler boyunca uzanan; Saray Ergene Deresi, Çakıllı kaynakları, Vize Karpuzkaldıran suları, Pazarlı kaynakları, Soğucak deresi, Poyralı deresi, Pınarhisar ve Kaynarca kaynakları, Manastır deresi ile Istrancalar’ın daha iç bölgelerindeki kaynak ve dereler ( Yenice, İslambeyli, Dereköy vb…) bu taş ocakları ve verimsiz maden arama sahalarının baskısı altındadır.
Oysa bu bölge antik dönemlerden itibaren su kaynakları ve onların hayat verdiği akarsuları ile önemli olagelmiştir. Tearos’un Suları ( Kaynarca-Pınarhisar Kaynakları ) tarihin babası olarak anılan Heredot’un anlatımlarında yer almış, M.Ö. 613’te İskit seferi için Trakya topraklarını istila etmiş, çağının en büyüğü Pers İmparatoru Darius bu kaynaklarda 3 gün boyunca vakit geçirerek bir dikilitaş bırakmıştır. O meşhur sözü bu kaynaklar için söylemiştir. “ Ben dünyaya hakimim, Tearos dünyanın en güzel sularına…”
Vize’nin Pazarlı köyünden itibaren başlayan ve İstanbul’a kadar devam eden, bir kısmı yüzey boyunca çıplak göz ile izlenebilen antik su yolunun da taş ocaklarının hemen kıyısında olduğunu söylemeliyiz.
Bu örnekler o kadar çoktur ki…
Doğal Yaşamı Koruma Vakfı ( DAYKO ), resmi bilgi isteme yolunu kullanarak, sadece bu bölgede açılan ve faaliyet gösterme yetkisine sahip taş ocakları sayısının 78 olduğu bilgisine erişmiştir. Çoğu patlatmalı yöntemlerle faaliyet gösteren taş ocaklarının su kaynakları ve Istrancalar’ın yeşil doğası üzerinde yarattığı tahribat vehamet boyutlarındadır.
Trakya’nın turizme açılmış tek ve Türkiye’nin en büyük 10 mağrası arasında yer alan Dupnisa Mağrası’nın, sit alanı sınırlarına 600 metre mesafede açılması planlanan mermer ocağı bu acı tablonun bir başka ayağıdır. Oysa mağranın sit alanı olarak belirlenmiş bölümü, Dupnisa mağra ekosisteminin yalnızca küçük bir bölümüdür. Oysa, mağranın organik olarak gelişimini sürdüren, sulu mağra bölümünü besleyen yer altı deresi, açılması planlanan mermer ocağının faaliyetlerinden olumsuz etkilenecek bir konumdadır. Mağra ekosistemini besleyen bu derenin yatağının kaybedilmesi, on binlerce yıldır oluşumunu sürdüren bu ekosistemin tümden kaybedilmesine sebep olabilecek bir tehlike barındırmaktadır. Mağranın karanlık dehlizlerinden beslenen derenin, Bulgaristan ile sınırımızı çizen Rezve Deresi’nin de önemli kollarından biri olduğunu söylemek gerek.
Istranca sularının İstanbul’un su ihtiyaçları için yapılan barajlar ve su kanallarıyla taşınması kısmen de olsa gerçekleşmişken, Istrancalar’ın daha içlerindeki su kaynaklarına ulaşma ihtirasının önü ne yazık ki alınamamaktadır. Öyle ki, zaman zaman Bulgaristan sınırındaki Rezve deresinin sularının dahi kanallarla İstanbul’a taşınması konusu ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmektedir. Bu kanalların geçebileceği genişlikteki orman yollarında kaybedilecek orman varlığı bir yana, bu kanalların Avrupa’nın en büyük Longos Ekosistemine sahip İğneada Longos Gölleri ve Ormanları’nda geri dönüşü olmayan bir süreci başlatacağı gerçeği gözden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Oysa İğneada Longosları, yıllardır tescil edilen çeşitli koruma kanunlarının yanı sıra, bir milli park oluşuyla da güvence altında varsayılan (!) bir bölgedir.
Istrancalar’ın sularından beslenen dereler üzerine planlanan HES’ler ise satırlardır yazdığımız bu tablonun bir diğer iç acıtıcı öğesi olmaya adaydır.
Ve, Trakya’nın saymakla bitmeyecek diğer çevre sorunları…
Sırada Beğendik mi var ?
Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı olan İğneada beldesinin adı son yıllarda bir başka haberle anılmaya başlanması, doğrulanamayan şüpheleri peşinde sürüklemiştir. Türkiye’de kurulması planlanan nükleer sanral inşaatlarından birinin bu bölgede mi yapılmak istendiği haberleri bugüne değin sıcaklığını korumuştur. Bu haber “sır gibi” hiçbir merci tarafından doğrulanamasa da, son yıllarda Trakya’nın içlerinden İğneada’ya doğru ilerleyen ve ciddi yatırımlarla hızlı bir şekilde yürütülen yol genişteme çalışmaları, İğneada’ya 16 km mesafedeki Beğendik Köyü’ne yapılan ucube liman, yöre halkının “acaba” demesinin önünü alamamıştır. Hoş, bu yolların yöreye turizm getirmek için yapılmadığı herkesçe malumdur ya…
Karadeniz’in en hırçın olduğu konumda inşası süren ve henüz denizin gücüne bir türlü dayandırılamayan limanın ne maksatla yapılıyor olduğu, DAYKO’nun kamuoyu ile paylaştığı bir belge ile nihayet açığa kavuşmuş oldu.
Bu belgeye göre, elektirik üretmek üzere gözünü bölgeye çevirmiş bir firma, Beğendik Köyü civarında “Trakya Entegre Termik Santrali” kurulması üzerindeki çalışmalarının önemli bir aşamasına gelmiş görünüyor. 2265 Mwt’lık bir büyüklüğe sahip olması öngörülen termik santralin çalışması için gerekli olan kömürün getirilebilmesin yolunun da yapımı süren liman ve hummalı bir şekilde sürdürülen yol çalışmaları neticesinde çözüleceği gerçeği gün yüzüne çıkmış görülüyor. Bu ulaşım yollarının üzerinde oluşabilecek baskılar, santralin açılmasından sonra gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel çevre sorunları, yörenin turizm ve doğal-kültürel değerleriyle kalkınması öngörülen bütün çabalarını alaşağı edecek bir etki yaratacaktır.
ÇED ( Çevresel Etki Değerlendirme ) sürecine girmiş olan firmanın çalışmaları hakkındaki bilgilendirmeyi ve yöre halkının fikirlerini almayı, cılız ilanların arkasına saklanarak 31.10.2012 tarihinde Beğendik Köyü kahvehanesinde yapılacak bir toplantıya sakladığı bilgisini kamuoyu ile paylaşan Doğal Yaşamı Koruma Vakfı ( DAYKO ); konuya duyarlı tüm kesimlerin Beğendik’te bu duruma karşı haklı tavırlarını ortaya koymaları konusunda uyarılarını yapmaktadır.
Trakya’da çevre sorunlarına duyarlı, çocuklarının geleceğine sahip çıkmak isteyen tüm kesimlerin Beğendik’te iradelerini ortaya koymalarının önemine değinen DAYKO yetkilileri, belirtilen tarihteki toplantıya hiç kimse katılmasa bile “toplantı düzenlenmiştir” tutanağının kayda geçirilebileceği gerçeğini dile getirmektedir.
Görünen o ki, Trakya’nın günden güne artan çevre sorunlarının önemli konularına Beğendik’te yeni bir halka eklenmek istendiği çok ortadadır. Şu durumda, DAYKO’nun çağrısına uyup, yörede bu faaliyeti yürütenlere karşı “Beğendiniz mi yaptığınızı ?” diyebilmek için, 31. Ekim. 2012 tarihinde Beğendik Köyü’ndeki toplantıda hazır bulunmak büyük önem taşımaktadır. Aksi taktirde, çok yakın bir gelecekte, beğeneceğimiz bir “Beğendik” de kalmayacaktır !