Edirne’nin Osmanlı Sarayları

Edirne Sarayı denildiğinde aklımıza gelen ilk isim Dr. Rıfat Osman’dır. Edirne Sarayı isimli eseriyle günümüzde birkaç yapı kalıntısından ibaret olan Edirne’nin muhteşem sarayları hakkında detaylı bilgiler ve resimler aktarır bizlere.

Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in yayınladığı Dr. Rıfat Osman’ın yazdığı “Edirne Sarayı” isimli eserinde, Edirne’deki saraylar detaylı bir biçimde anlatılmıştır. 11.sayfada Bizans döneminden şöyle bahseder:

“Edirne’nin fethinden sonra Edirne’deki inşasına başlanılan sarayın bitimine kadar Sultan I. Murad Han Dimetoka’da uygun bulunan bir sarayda kalmıştır. Edirne fethedildikten sonra Edirne’de bir saray olsaydı, Dimetoka’da kalmazdı…”

Evliya Çelebi’ye göre Edirne krallarının sarayları Manyas kapısında imiş. Manyas mevkii, Tunca boyunda ve saray yapımına elverişli bir mahaldir. Bizans Tekfuru bu alandan Edirne halkının bilgisi olmadan Tunca Nehri aracılığı ile çıkış yapabilirdi.

Hıbri Abdurrahman Çelebi’nin, “Enis-ül Müsamirin” isimli eserinde; Kale dibi veya Maarif bahçesi denilen mevkiide Tekfur Sarayı bulunduğu ve köşedeki burca da Tekfur Sarayı Burcu denildiğini yazar.

Ahmet Badi Efendi’nin, “Riyaz-ı Beldei Edirne” isimli eserinde; Edirne Kalesi, Tunca dibinde dört köşe olarak inşaa edilmiş ve her bir köşesinde birer büyük kule yanlarındaki küçük kulelerden, yani on iki burçtan oluşan bir kaledir. Bu büyük kulelerden biri üç şerefeli Camii yakınlarındaki kuledir (Makedonya Kulesi). Bizans döneminde bir Tekfur sarayına ait bir yapıymış… Buradan da anlaşılacağı üzere bu iki mevkide Bizanslı Tekfurlar’a ait saray ve kasırların bulunduğu anlaşılmaktadır.

Edirne’deki Osmanlı Sarayları

Edirne’deki ilk saray, Evliya Çelebi’nin Sarı Bayır yâda Kavak Meydanı dediği alandan (günümüzde Selimiye Camii’nden Muradiye Cami’ne kadar olan alan) Sultan I. Murad Han tarafından Hicri 767, Miladi 1365 yılında yaptırılmıştır. İkincisi ise II. Sultan Murad Han tarafından, hicri 855, miladi 1451 yılında yapımına başlanmıştır. Saray yapımı sürerken II. Murad Han’ın vefat etmesi üzerine yapı yarım kalmıştır.

Saray ilerleyen yıllarda birçok hükümdarın eklentileriyle büyümüş ve başkentin İstanbul’a taşınmasına rağmen III Ahmed ve saraya son kez uğrayan (1769) oğlu II. Mustafa’ya kadar saraya yapılar eklenmeye devam edilmiştir. Yeni Saray‘ın (Saray-ı Cedide-i Amire) yapılmaya başlamasıyla birlikte, ilk saray “Saray-ı Atik” olarak anılır olmuştur.

Saray-ı Cedide-i Amire, son kez III. Ahmed’in oğlu II. Mustafa tarafından ziyaret edildikten sonra kullanılmaz olmuş ve 1750 yılındaki depremden büyük hasar görmüştür. 93 harbi olarak adlandırılan 1877-78 Rus Savaşı esnasında düşmanın şehre yaklaşması nedeniyle Vali Cemil Paşa ile Edirne kumandanı Ahmet Eyüp Paşa’nın anlaşamamaları üzerine Bab’üs Sa’âde civarında yığılan cephanenin patlatılması ile üç gün süren patlamalar sonucu sarayın birçok yapısı yıkılmıştır.

SARAY-I ATİK :

Edirne’nin fethinden dört sene sonra Sultan I. Murad Han tarafından H.767-M.1365 yılında yapımına başlanmış olan saray, H.770-M. 1365/68 yıllarında bitirilmiştir. Yıldırım Bayezid, Fetret Devri, II. Murad ve Mehmed Çelebi dönemlerinde genişletilerek büyük bir alana yayılmıştır. H. 1063 yılında Edirne’ye gelen Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde:

“Edirne Şehrindeki Selatin-i Osmaniye Saraylarından ilki (Saray-ı Atik) Kavak meydanında Edirne Fatihi Gazi Murad Hüdavendigar tarafından H.767 yılında yaptırılmıştır. Sultan Bayezıd tarafından genişletilmiştir. Uzunluğu 5000 adım olup kare biçimindedir. Duvarlarının yüksekliği 20 ziradır (15m.) kuzey tarafında Bab-ı Hümayun vardır.” der.

Ahmet Badi Efendi ise Riyaz-ı Beldei Edirne isimli eserinde: “ Sultan I. Murad Han’ın emri ile H.767 yılında yapımına başlanmış olan sarayın H.770 yılında tamamlandığı” nı anlatır.

SARAY-I CEDİD-İ AMİRE :

Tunca Sarayı, Hünkar Bahçesi Sarayı, Edirne Saray-ı Hümayunu gibi çeşitli isimler alan “Saray-ı Cedid-i Amire”nin, yapımına Sultan Murad Han’ın emriyle H.854-M.1450 yılında başlanmıştır. Sarayın inşaası için Selanik ve çevresinden harabeler dahil mermerler tedarik edilmiştir. Saray Tunca nehri boyunda, şehirden uzak bir alana inşaa edilmiştir. II. Murad Han döneminde başlayan saray inşaatı, Fatih Sultan Mehmed Han, Kanuni Sultan Süleyman, II. Sultan Selim, I. Sultan Ahmed, IV Sultan Mehmed, II. Sultan Ahmed, II. Sultan Mustafa ve II. Sultan Süleyman’ın yapıya ek binalar yapmasıyla devam etmiştir. II. Bayezid Tunca nehrinin yatağını taşla kaplatmış, nehir kenarına yüksek istinat duvarları ördürmüştür.

Fatih Sultan Mehmed Han döneminde yaptırılan Cihannüma Kasrı (Taht-ı Hümayun) sarayın ana yapısını oluşturmaktadır. Has oda, yediler odası, sancak-ı şerif dairesi, kütüphane-i hümayun (saray kütüphanesi ve sancak-ı şerif mescidi ve dairelerden meydana gelmiştir. Cihannüma Kasrı’nın güneyinde birbirine bitişik olarak IV.(Avcı ) Mehmet, II.Mustafa ve III.Ahmet daireleri inşa edilmiştir. Bu sultan dairelerinin devamında Valide Sultan,baş, ikinci üçüncü ve dördüncü kadınlar, şehzadeler, cariye daireleri, gedikli daireleri, hastalar koğuşu, ağalar daireleri ile Cihannüma Kasrı’nın batısında Arz Odası sarayın bütünlüğünü oluşturmuştur. Arz Odası’nın önünde Bab’üs Sa’ade (Ak Ağalar Kapısı) yer almaktadır.

Bab-us Saade Kapısı : Bab’üs Sa’ade-Ak Ağalar Kapısı; Alay meydanına bakan dış yüzü iki merkezli, sivri bir tahrif kemeri altındadır.

Cihannüma Kasrı : Fatih Sultan Mehmed Han döneminde yaptırılan Cihannüma Kasrı (Taht-ı Hümayun) mimari özellikleri dolayısıyla sarayın ana yapısını oluşturmaktadır. 1450 -1452 yıllarında yapılmıştır. Yedi katlı olduğu ve en üst katta sekiz köşeli bir odanın bulunduğu belirtilmektedir. Has Oda Yediler Odası, Sancak-ı Şerif Dairesi, Kütüphane-i Hümayun Sancak-ı Şerif mescidi dairelerden oluşmaktadır. Yüzyıllarca tamir ve ilaveler görmüş, Sultan Aziz zamanında onarımda, dışarıdan merdivenler ilave edilmiştir.

Dr. Rıfat Osman, “Edirne Sarayı” isimli eserinin 69. sayfasında bu köşk için yazılan şiirleri söylemektedir :

Celal Zade Mustafa Çelebi :

“Ne şehir ol ki misal-i bağ-ı cennet

Behişt-i adne dönmüştür ne minnet

Makarr-ı Şah-ı alem kasrı ali

Behişt-i and ola varsa misali”

Keçeci İzzet Molla :

“Cihanbini var kim felekden bülend

Eder turresi zühreye riş hand”

Kum Kasrı : Fatih Sultan Mehmed Han yapılarından olan yapı “Hamamlı Köşk” olarak bilinmekteydi. Son zamanlarda ise Kum Kasrı olarak adlandırılmıştır. Yapıldığı alanın sarı renkli kumdan oluşmasından ötürü bu ismi aldığı düşünülmektedir. Cihannüma Kasrı’nın yanında, sarayın önemli yapılarındandır. Kasrın içinin çinilerle kaplı olduğu bilinmektedir. Dr. Rıfat Osman bu çinileri, kitabının son sayfalarındaki resimler ve planlar bölümünde göstermektedir. Kasra ait üç kurnalı hamam vardır. Kum Kasrına ait hamam kalıntısı günümüze kadar ulaşabilen nadir kalıntılardan biridir.

Cem Şah Odası : Âşık Ali Ağa risalesinde bu cumbaya Cem Şah odası denildiğini söyler Dr. Rıfat Osman. 1459 senesinde bu kasırda dünyaya gelen vee 9 yaşına kadar validesiyle birlikte bu kasır da yaşayan Cem Sultan’ın hayatının en mutlu günlerini bu kasırda geçirdiği bilinir. Cem sultan İtalya’da Celal ve Sinan Beyler’in kollarında 1495 yılında vefat etmiştir.

IV. Mehmet Dairesi : Bu daire Hatice Turhan Valide Sultan tarafından inşaa ettirilerek, IV. Sultan Mehmed Han’a hediye edilmiştir. Bazı keşifnamelerde Dolmabahçe namıyla anılır. Kasrın Tunca’ya bakan bahçesi iki set halinde düzenlenerek toprak takviyesi yapılmıştır. Daire, üç oda bir divanhane, bir hamam ve bir hazineden teşekkül eder. Odalardan biri çinili oda olarak da anılır.

Adalet Kasrı : Saray içinde Fatih Köprüsü’nün (Barutluk Köprüsü) hemen başlangıcında yer alan bu yapıya Adalet Kasrı denilmektedir. 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. ( Mimarının Mimar Sinan olamayacağına dair başka görüşler de mevcuttur. ) Divan-ı Hümayun (Bakanlar Kurulu) ve Yargıtay olarak kullanılmıştır. İlk katında Şerbethane, ikincisinde divan kâtipleri, en üst katta da Divan heyetinin toplandığı mermer salon bulunmaktaydı. Mermer salonun ortasında Edirnekâri mermer bir havuz ve kösede kafes arkasında padişahın tahtı bulunmaktaydı.

Günümüzde yok olan Edirne Sarayı’nın açığa çıkarılması için yapılan kazılar Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Özer başkanlığındaki bir ekip tarafından yapılmaktadır. Bu kazı çalışmaları neticesinde çıkacak olan yapı temelleri doğrultusunda yeniden yapılandırma çalışmalarına geçilecektir. Doç. Dr. Mustafa Özer hocamızın önemli gayretleri sonucunda gerçekleşen kazı çalışmaları, bölge adına büyük bir şans niteliğindedir. Bu yıl da başarılı bir kazı çalışmasıyla birlikte, Edirne Sarayı’na bir adım daha yaklaşmayı umuyoruz.


Arkeolog & Sanat Tarihçisi : Hakan AKINCI

Açılış Fotoğrafı : Uğur KAYGUSUZ

Facebookpinterestmail